İyi Parti’nin Ekonomi Planı: Liyakatçi Otoriter Piyasacılık (LOP)

Sanat düşkünü
4 min readDec 13, 2021

--

Millet İttifakı’nın Akp sonrası dönemde nasıl bir ekonomik model istediğini tam olarak bilmiyoruz. Siyasi olarak güçlendirilmiş meclis isteniyor net olarak ama ekonomik olarak ne isteniyor kimse net bir şekilde ortaya koymuş değil. Kısım kısım öğrendiklerimiz var sadece. Mesela:

https://www.dunya.com/kose-yazisi/muhalefet-secime-ekonomi-anayasasiyla-gitmeye-hazirlaniyor/639751

Burada şunu görüyoruz:

CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi, “Merkez Bankası bağımsızlığı, mali disiplin, düzenleyici kurumların özerkliği (SPK, BDDK, RK vb.), yolsuzluğun ve kayıt dışı ekonominin önlenmesi” gibi konuların öne çıktığı temel ekonomik ilkeleri ortak taahhüt altına alacak. Bu taahhütler, yaşama geçmesi halinde ilerde “ekonomi anayasası” ilkelerinin temelini oluşturacak.

Yani ekonomik liberalizm garanti altına alınıyor. Burası net. Buna ek olarak İyi Parti’nin Artagan isimli bir nakit parayı ortadan kaldırıp mali denetim sağlama projesi var. İşte ufak ufak yine teknik projeleri var ama ana çerçeve net. İşi ehline yani liyakatli kadrolara bırakan, uluslararası sisteme entegre şekilde liberal piyasa kurallarına uyan bir ekonomik sistemimiz olsun tekrar.

Chp ve İyi Parti ekonomik olarak benzer politikaları savunuyor olabilir ama mesele zaten bu politikaların hangi koşullara rağmen nasıl uygulanacağı. Bu politikalar Pinochet dönemi Şili’de de uygulandı, günümüze kadar Avrupa ülkelerinde de. Fark şurada. Halk tepki gösterdiğinde bu politikalar nasıl modifiye edilecek. Nasıl uygulanacak. Grevlere izin verilip orta yol mu aranacak yoksa kollluk aracılığı ile döve döve mi uygulanacak. Chp (ne kadar samimi orasını bilemiyoruz elbette) insan haklarına önem vereceğini, KHK dönemi hak ihlallerinin çözüleceğini, AİHM kararlarının eksiksiz uygulanacağını, hukuk sistemindeki partizanların cezalandırılıp evrensel hukuk normlarına geri dönüleceğini söylerken, İyi Parti’nin böyle dertleri yok.

Türkiye’nin Akp sonrası dönemde çok ciddi kaynağa ihtiyacı olacak. Böyle bir parayı tek kalemde verebilecek tek kurum IMF. IMF de böyle bir parayı bolca yapısal reform ve bütçe disiplini görmeden hayatta vermeyecektir. O yüzden yapısal reform, yapısal reform. Şimdiden alışmak lazım bu laflara.

Böyle bir model ilk defa uygulanmayacak elbette. Tarihte çok sayıda örneği var ve ekonomik olarak da başarılı olabilir. Bizim yakın tarihimizde bile var. Mesela 12 Eylül dönemi.

Sahi biz bu darbeleri niye sevmiyorduk? Niye 12 Eylül diyince herkes kaskatı kesiliyor? Halbuki harika bir LOP uygulamasıdır 12 Eylül.

Liyakatçidir, kadrolar işin ehline -Özal gibi partisiz bürokratlara- verilmiştir.

Otoriterdir, ülkedeki anarşiyi sopayla bıçak gibi kesmiştir.

Piyasacıdır, 24 Ocak IMF kararlarını takır takır uygulayıp, ülkemizi yurtdışına açmıştır.

Ve başarılıdır da. Bu kısmı hiç anlatılmaz ama 12 Eylül ekonomi yönetimi yurtdışında büyük övgüler almıştır. Özal ile anılan ekonomide liberalleşme döneminin asıl mimarı askeri yönetimdir. Özal’a Demirel’in referansıyla açık çek verilmiş ve 1982 Temmuz’una kadar ekonomiyi Özal yönetmiştir.

Neyse, biraz tarihsel bağlam verelim başarıları saymadan.

24 Ocak 1980 ve 12 Eylül 1980 deyince insanın kafasında bağlantı hemen kurulamıyor. 9 ay var arada, ne alaka? Şu şekilde oluyor. 24 Ocak sonrası IMF’nin acı reçetesi yavaş yavaş uygulanmaya başlıyor. Tarımsal destekler ve bütçe dışı harcamalar kesilip, fiyat kontrolleri kaldırılıyor. Üstüne de asıl janjanlı 24 Ocak politikası olan faizlerin serbest bırakılması Temmuz 1980’de gerçekleşiyor. Şimdi düşünelim. Halka diyorsunuz ki artık sana destek mestek yok. Cebindeki parayı devalue ettik, faizleri zıplattık, ama sana zam falan da vermeyeceğiz çünkü bütçede para yok. Halk patlıyor tabii. Eylemler, grevler. Hepiniz biliyorsunuz, IMF programları yaptık bitti şeklinde pat pat olmaz. Sıkı denetleme lazım. İşçiyi susturup, para mara vermeden barış içinde üretmek lazım. Nasıl olacak bu? Darbe.

Neyse ne diyorduk? 12 Eylül ekonomi politikası başarılıdır. Mesela:

  • Kaç senedir süren kronik enflasyon tek senede yüzde 100’den yüzde 40’lara inmiştir.
  • İhracat yüzde 62 artmıştır tek senede. 2. senede de onun üstüne yüzde 22 artmıştır.
  • Milli tasarruflar artmıştır ve deli gibi yabancı sermaye gelmiştir. İlk yıl 337 milyon dolar, ikinci yıl 167 milyon dolarlık yatırım gelmiştir. (Ülkenin GSMH’si 68 milyar dolar o dönemde. Yani bugünün 1/10’u gibi. Daha yeni darbe olmuş bir ülkeye olan yabancı güveni etkileyici.)
  • Ekonomideki kıtlık dönemi sona ermiştir. Yağ kuyrukları bitmiştir.

Yapısal reform olarak adlandırılan her ana başlık bu dönemde uygulanmıştır. Mesela IMF programından o kadar emindir ki tarihindeki en yüksek oran ile ülke kotasının yüzde 625’ini Türkiye’ye kredi açmıştır. Miktar olarak da daha önceki senelerde Türkiye’ye verilen kredilerin toplamının 3 katını tek seferde vermiştir. Türk piyasası dışarıya açılmış, fiyatlar ve faizler serbest bırakılmış, emek piyasası esnekleştirilmiş, verimsiz devlet yardımları kesilmiş, bütçe disiplini gelmiş, ücretler baskılanıp tüketim azaltılmış, döviz kontrolleri kaldırılıp döviz alış-satışı serbest hale gelmiş, ithalat kademeli olarak serbestleştirilmiş. İnsan yazarken ıslanıyor. Bunlardan ala yapısal reform mu olur?

İyi Parti de bu tarz yapısal reformları istiyor. Akp sonrası dönemde kendi seçtiği liyakatli kadrolarla ekonomik liberalizmi farklı bir şekilde tekrar uygulamak istiyor. Bu konuyu teknik bir sorun olarak görüyor ve çözümü de teknokraside arıyor. Ekonomik düzelmeyi de literatürdeki yapısal reformları şiddetli bir şekilde uygulamakta buluyor. Bu politikaların yaratacağı memnuniyetsizliği de ait olduğu, devletin bekasını en tepeye koyan görüş sebebiyle otoriter bir şekilde uygulatmak isteyecektir.

Kısaca olay şu. Akp ülkemizi fakirliğe mahkum etti ve bu güzel ülke ucuz işçi cenneti haline gelirken diğer partiler de sıralarının gelmesini bekliyor şu an. İnsanları eyleme çağırmıyorlar, tepki gösterilsin istemiyorlar, tek dertleri seçimlerde onlara oy verılmesi ve sessizce rejimi devir almak. Sokak hareketleri, grevler riskli işler. İktidar değiştikten sonra insanlar o başarmışlık duygusuyla her an daha fazlasını isteyebilirler. İşte orada bu yeni ekonomik düzen nasıl kabul ettirilecek sorusunun cevabı önem kazanıyor. Syriza gibi Chp biraz liberalizm biraz sosyal haklar diyebilir. Tamam fakirleştik ama en azından hukuk sistemimiz adama döndü diyebilir. Süreci ve dönüşümü zamana yayabilir. Ama İyi Parti bu ekonomik programı sopayla döve döve kabul ettirmeye geliyor. Kadroları sağcı Necdet Kenar ve Esismen gibilerin doldurduğu, ihaleleri Koray Aydın’ın dağıttığı, Merkez Bankası’na Semih Tümen gibi soft ülkücü liyakatçilerin doldurduğu yeni bir düzenle gelmek istiyor. Kim sikler insan haklarını falan? Maksat gemimiz yürüsün.

--

--